Yaklaşık on aylık bir sürecin ardından tüm hazırlıklar yapılıyor uçak biletleri alınıyor ve İstanbul dan 17 Haziran, sabah saat 05:35te ayrılıp ilk aktarma durağımız olan Amsterdam havalimanına iniyoruz… her şey gayet güzel ilk kez yurtdışına çıktığımız için heyecan var. Havalananda dışarı çıkamıyoruz yaklaşık 6 saat bekliyoruz. Uyuyoruz uyuyoruz. Çok berbat bir durum söz konusu oluyor. Neden sonra bilmiyorum vakit geliyor ve uçuş için kuyruğa giriyoruz pass-cardlarımızı verip hemen uçağa bineceğimizi düşünüyorken Türk olmanın ayrıcalığını yaşıyor ve görevli tarafından anlaşılması güç saçma sorular karşısında cevap bulmaya çalışıyoruz. Amerika’ya girişten önce son engeli de saçma sorularla uğraşarak geçirdikten sonra aranıyoruz üzerimizde sıvı namına ne varsa alıyorlar tüm deodorant ve parfümlerimizin çöp tenekesine atılışını dehşet içinde izlemek zorunda kalıyoruz. Atlantik okyanusunu geçeceğimiz uçağı görünce heybetinden irkiliyoruz. Yaklaşık 10 saatlik uçuş süresince tam uyumaya başlayacağım derken hostes yiyecek getiriyor. Bitmek bilmeyen yolculuk süresince hayatımın en uzun gününü yaşıyorum, kolumdaki saat gecenin oniksini gösteriyor ama güneş ışıklarını tüm cömertliğini sergileyerek beni aydınlatıyor. Derken saatler karışıyor zaman allak bullak oluyor günü takip edemiyorum. Nihayetinde uluslararası Memphis havalimanına iniyoruz. Uçağı terk edip Amerika girişinde gümrükte pasaportları kontrol ettirmek için misafir (visitor) kuyruğuna giriyoruz. Sol tarafımızdaki Amerikalılar hızlı hızlı ilerlerken biz Türklerin her biri için 10 dakika kontrol, pasaport, i-94 belgesi, fotoğrafçekimi ve bunun yanında mülakat işlemleri sürüyor. Bizleri ilk karşılayan zencilerin iri dudaklarından çıkan kelimelerin 10 yıldır öğrendiğim İngilizceyle uzaktan alakası olmadığını görünce yaşayacaklarımızın ne boyutta olduğunu fark ediyorum.... DEVAMI VAR...

Bookmarks