Toplam 26 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 26 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: ÇANAKKALE GEÇiLMEZ !!!

  1. #1
    Siteden Uzaklaştırıldı
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    39
    Mesajlar
    954
    Tecrübe Puanı
    0

    Post ÇANAKKALE GEÇiLMEZ !!!



    Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
    Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

    Ey, bu topraklar için toprağa düsmüs,asker!
    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid' i
    Bedr' in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?"
    Gömelim gel seni tarihe!"desem, sığmazsın.
    Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap..
    Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
    "Bu, taşındır" diyerek Kabe' yi diksem başına;
    Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
    Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
    Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
    Ebr-i nisani açık türbene çatsam da tavan,
    Yedi kandilli Süreyya' yı uzatsam oradan;
    Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken,
    Gece mehtabı getirsem yanına,
    Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
    Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
    Tüllenen mağbiri, akşamları,sarsam yarana.
    Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.
    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini;
    Şark’ın en sevgili sultanı Selahaddin' i,
    Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran..
    Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
    Sen ki,ruhunla beraber gezer ecrami adin
    Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın...
    Heyhat!..
    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

    Ey sehid oğlu sehid, isteme benden makber,
    Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber !!!



    Zaferi kazandık SAVAŞ bitti mi ?

    HAYIR !!!

    Bizi tarih sahnesinden silmek isteyenler geri mi çekildi ?

    HAYIR !!!

    Peki ne oldu ?

    Taktik değiştirdiler şekil değiştirdiler strateji değiştirdiler !

    Bizi birbirimize düşürmek için ellerinden geleni yapyorlar !

    Atalarımıza biraz olsun saygımız varsa etrafmızdaki olaylara kayıtsız kalmamalı ve oynanan oyunlara karşı her zaman
    fikren ve bedenen
    Hazır olmalıyız !

    Kanlarını,canlarını bu VATAN'a göz kırpmadan feda edenleri bugün yine sonsuz minnet ve saygıyla anıyoruz !

  2. #2
    Üstad
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Mesajlar
    1.823
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart

    Buradan tüm şehitlerimizi anıyoruz...

  3. #3
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    ÇANAKKALE TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ

    Bu türkü Türk insanının hafızasında derin izler bırakmış bir olayın, yani büyük bir savaşın atmosferinde meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu türkünün bir doğuş zamanı vardı8r. Ancak Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin bilgiler şu soruları sormamıza neden olmaktadır.

    Çanakkale türküsü ne zaman doğmuştur? Yani bu türkü Çanakkale savaşları başlamadan önce mi yoksa harp sırasında mı yakılmıştır? Aslında bize bu soruları sorduran elimizdeki bir mektuptur. Söz konusu mektup Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış” adlı eserinde yer elmaktadır. Mektupu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale Sultanisi (lisesi) 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan muktubunda şöyle der:

    Sevgili Anneciğim,

    Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum.

    Mektebimizi alıyorlar., hastane olacakmış, bizi de İstanbuldaki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; “Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten kutsi olduğunu” söyledi.

    Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalıçarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkaleden ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben.

    Beybabamın, sizin ellerinizi öper kardeşlerime selam ederim.

    Oğlunuz Seyfullah.

    Mektuptan öğrendiğimize göre henüz Çanakkale savaşı başlamadan önce Çanakkale’de harbe hazırlanan askerler tarafından Çanakkale Türküsü söylenmektedir. Bu da bize türkünün doğuş zamanını harp öncesine götürmemiz gerektiğini haber vermektedir. Türk müzik tarihi ve halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemibal!in görüşleri de bu belgeyi destekler mahiyettedir. Kösemihal, Musiki Mecmuası’nda bu türkünün Çanakkale savaşları sırasında yeniden hazırlanmış ve zamana uygun mısralar araya katılmış bir türkü olduğunu, asıl türkünün “ilk iki kıtadan anlaşıldığı gibi” (Çanakkael içinde vurdular beni/Nişanlımın çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum düşmana karşı) daha eski olup Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu hatta Bay Vahit Lütfi’nin bu türkünün 1. Dünya Savaşı’ndan çok önce söylendiğini kendisine anlattığını bildirir.

    O zaman bu bilgiler ışığında şimdilik şöyle bir ara tespitte bulunabiliriz; Çanakkale türküsünün meydana gelmesi savaş öncesine kadar uzanır. İlk iki kıtadaki sözler de bu kanaatimizi doğrulayan işaretlerdir.

    Araştırmalarımız sırasında bulduğumuz başka belge ve bilgiler ise bu türkünün savaş başladıktan sonra meydana geldiği yönündedir. Şimdi de sırayla bunlara bakalım.

    Şamlı Selim tarafından 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde Risale-i Musikiyye yahut Musiki Gazetesi yazan eserin on üç numaralı nüshasında şu ifadeyi okuyoruz. Çanakkale Marşı bestekarı Kemani Kevser Hanım .


    Kevser Hanım tarafından bestelendiği belirtilen ve ikişer mısralı on iki bentten oluşan marşın sözleri şöyledir:

    Çanakkale Kahramanlarının Hatırası

    Atar çavuş atar vururlar seni
    Ölmeden mezara koyarlar seni
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içini duman bürür
    Kırk altıncı fırkanın namı yürür
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde dolu bir testi
    Analar babalar ümidi kesti
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde sıra serviler
    Altında yatıyor aslan şehitler
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale boğazı dardır geçilmez
    Kan olmuş suları bir tas içilmez
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde bir sarı yılan
    Osmanlının tayyaresi durdurur divan
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale sende vurdular beni
    Nişanlımın mendiline sardılar beni
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale sende yatar bir selvi
    Kimimiz nişanlı kimimiz evli
    Of gençliğim eyvah

    Atar ingiliz atar pişman olursun
    Kan alıcı fırkaya kurban olursun
    Of gençliğim eyvah

    İstanbul’dan çıktım başım selamet

    Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale seni duman bürüdü
    Ali Kemal Bey’in namı yürüdü
    Of gençliğim eyvah

    Tayyare ile uçarız, dağlar aşarız
    Bize tayyareci derler, düşmanları yıkarız
    Of gençliğim eyvah.

    Sözlerin üstünde yazan “ Çanakkale Kahramanlarının Hatırası” ibaresi, bize bu marşın Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlıklarının hatırasını yaşatmak amacıyla bestelenmiş olduğnu düşÃ¼ndürmektedir. Zira Çanakkale Harbi sırasında Harbiye Nezareti’nin teşvik ettiği “harp edebiyatı” kapsamında kimi şiirlerin marş olarak besteletildiğini biliyoruz.

    Harbiye Nezareti bu kampanya dahilinde Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlık ve fedakarlıklarını anlatan eserlerin yazılmasını teşvik etmiş hatta bu maksatla Temmuz 1915’de edebiyatçı, müzisyen ve ressamlardan oluşan bir heyeti Çanakkale harp sahasına götürmüştür.

  4. #4
    Uzman Watçı
    Üyelik tarihi
    Dec 2009
    Mesajlar
    278
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart

    +1

    Benim naçiz vücudum elbet birgün toprak olacaktır.Fakat TÜRKİYE CUMHURİYETİ ilelebet payidar kalacaktır. Gazi M. Kemal ATATÜRK

  5. #5
    Deneyimli Watçı
    Üyelik tarihi
    Jan 2010
    Mesajlar
    231
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart

    Çanakkale'me selam olsun. Saygıyla anıyorum şehitlerimizi.
    I made a promise never to settle...

  6. #6
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    CANLI TARİH FATMA NİNE...
    Çanakkale'nin Eceabat İlçesi'ne bağlı büyük Anafarta Köyü'nde yaşamını sürdüren 97 yaşındaki canlı tarih Fatma Hızal, savaş sırasında ve sonrasında yaşadığı olayları anlatırken gözyaşlarına engel olamadı.
    Çanakkale'nin Eceabat İlçesi'ne bağlı Büyük Anafarta Köyü'nde doğan 97 yaşındaki Fatma Hızal, savaş sırasında köylerinin de bölgeye yakın olması sebebiyle büyük sıkıntılar çektiklerini ifade ederek, "Savaşın sonlarına doğru olan bölümü hatırlayabiliyorum. Bir gün 'Atatürk köyünüze gelecek' dediler. Bütün köylüler onu karşılamak için hazırlıklara başladı. Ben de o sıralarda ilkokula gidiyordum. Öğretmenimiz de şiir okumak için beni görevlendirmişti. Birden karşıdan atıyla birlikte köyümüze giriş yaptı. Başında kalpak vardı. Bütün köylüler onu alkışlarla karşıladı. Ben de o sırada öğretmenimizin bana verdiği şiir ezbere Atatürk'e okudum. Şiiri büyük bir dikkatle dinleyen Atatürk daha sonra muhtarlarla birlikte köy muhtarlığına gitti. Kendisine köyde birkaç hayvan kesilerek ikram verildi. Atatürk karşısında şiir okurken çok heyecanlanmıştım" dedi.
    7 yaşındayken 90 yıl önce Atatürk'e okuduğu şiiri aynı heyecanla bir kez daha okuyan Fatma Hızal, zaman zaman heyecanlı anlar da yaşadı. Şiirini okuduktan sonra memlekete gençlerin sahip çıkmasını da isteyen Fatma Hızal, vatanın bölünmez bütünlüğü için herkesin elinden geleni yapmasını istedi.
    Savaşın gerçek yüzünü çok iyi bildiğini Hızal, "Savaş sırasında bizlerden köyümüzü terk etmemiz istendi. Biz de fakir halimizle evlerimizi bırakıp üzerlerimize birkaç eşya aldıktan sonra burada bulunan bazı araçların arkasına binip Gelibolu İlçesi'ne ait köylere gittik. Orada bir süre yaşadık. Fakir olmamız nedeniyle ekmek alacak paramız yoktu. Mahallede bulunanlar ise bana 'Sen burada bulunan mahalleliyi davul çalarak sahura kaldır. Bizler de sana biraz harçlık veririz' dedi. Ben de bu şekilde davul çaldım. O paralarla ekmek alıp karnımızı doyurduk" dedi. Bu sözleri anlatırken gözyaşlarına engel olamayan Fatma Hızal, "Savaşın ne demek olduğunu burada çok iyi anlayabilirsiniz" dedi.
    "BİRLİKTE OYNADIĞIMIZ RUM KIZLARI BİZLERİ KESECEKLERİNİ SÖYLÜYORLARDI"
    Aynı köyde oyun oynadıkları Rum kızlarının savaş sırasında "Siz Türkler'i kıtır kıtır keseceğiz" dediklerini de belirten Fatma Hızal, "Rum kızlarıyla çok iyi arkadaştık. Savaşla birlikte onların bize karşı davranışları da değişti. Bir gün yakın arkadaşım olan bir Rum çocuk 'Sizi kıtır kıtır keseceğiz' dedi. Ben de ona 'Biz sizi keseceğiz' dedim. Sabah bir kalktık. Köyde bir tek Rum kalmamış. Herkes köyü terk etmiş. Hepsi kaçmışlar. O günden sonra da Rumlar'dan kimse burada kalmadı. Savaş çok kütü bir şey" dedi.
    Büyük Anafarta Köyü'nde tek göz odalı evinde yaşamını sürdüren 97 yaşındaki Fatma Hızal, dinç dimağı ile zaman zaman kendisini ziyaret edenlere savaş sırasında yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor.

  7. #7
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Siperde mümkün olduğu kadar siper duvarının yakınına ve dibe yüzüstü yatardın. Toprak sallanır ve havan mermileri miyavlayan kediler gibi bir ses çıkararak üstünden geçerdi. Patlamayı duyduğun sürece iyiydi. Patlamayı duymadıysan öldün demekti! ”
    (Er Harry Baker)
    “… Havada korkunç bir koku vardı, benden önce oraya gitmiş birine “Bu koku da ne” diye sordum. “Siperimizin önünde yatan ölüler,” dedi. “Bizim önümüzde Hant ve Worcester’lardan 700, sağda da Anson Taburu’ndan 800 kişi yatıyor.” Orası iki mil ötedeydi ve koku bizim bulunduğumuz yere kadar geliyordu. Bu ölüm kokusunu içinden çıkartıp atamazsın. Onu hala hissederim.”
    (Er Harry Baker)

  8. #8
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Gözlerimizin önündeki manzarayı anlatmak olanaksızdı. Filikalar şimdi hemen hemen birbirlerine yanaşmış olarak kıyıya kadar uzanıyordu ve içleri parçalanmış cesetlerle doluydu. Sonuncu filika ile kıyı arasında cesetlerden bir iskele vardı. Ölülere basmadan kıyıya çıkmak mümkün değildi ve koyun suları kandan kıpkırmızı kesilmişti. ”
    (Teğmen R. B. Gillet)
    “… Mevzilerimize yaklaşan Türk saflarını görebiliyorduk. Olağanüstü bir cesaretle çarpışıyorlardı ve ateşimiz karşısında yıkılan bir safın yerini alan bir diğeri bize karşı yürüyor, sağ kalanlar korunmalı bir yerde toplanıp tekrar üzerimize geliyorlardı.”
    (Yüzbaşı Robert Whigham)

  9. #9
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Düşman askeri öylesine korkmuştu ki, Ertuğrul Koyu’na (V Kumsalı) girmiş olan büyük nakliye gemisinden inmeyi reddettiler. Komutanlar ve subaylar kılıçlarını çekmişlerdi ve adamları merdivenlerden aşağı gönderiyorlardı. Ama hiçbiri Türk kurşunlarından kaçamıyordu. ”
    (Binbaşı Mahmut Sabri)

  10. #10
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Avustralyalıların ilerlemesi karşısında Türkler geri çekildiler. Ancak artçıların savunmasının inadı ve arazinin yoğun çalılıklarla kaplı olması ilerlemenin hızını kesiyordu ve Tulloch’un adamları 261 Rakımlı Tepe’nin yamaçlarına ancak saat 9′da varabildiler.
    …Avustralyalıların ilerlemesi karşısında Türkler geri çekildiler. Ancak artçıların savunmasının inadı ve arazinin yoğun çalılıklarla kaplı olması ilerlemenin hızını kesiyordu ve Tulloch’un adamları 261 Rakımlı Tepe’nin yamaçlarına ancak saat 9′da varabildiler. Onlar ilerlerken Mustafa Kemal de Kocaçimen Tepe yakınlarına gelmişti. Denizdeki gemilerden başka bir şey göremeyen Mustafa Kemal askerlerine durma emri verdi. Sonra tek başına Conkbayırı yönünde ilerleyerek Avustralya saldırısının kuzey kanadını görmeye çalıştı. Orada 261 Rakımlı Tepe’den çekilmekte olan Türk askerlerine rastladı. Askerlerin cephaneleri olmadığı yolundaki itirazlarını dinlemeyerek süngülerini takarak yere yatmalarını emretti. Blöfünde başarılı oldu ve Tulloch ile askerleri durdular ve bir daha ilerleme hızını yakalayamadılar. Tulloch daha sonra korkusuz bir Türk subayının 900 metre kadar ilerisinde 261 Rakımlı Tepe’den ateşi idare ettiğini gördüğünü bildirmiştir. Ancak onu vurmayı başaramamıştı.
    (Nigel Stell ve Peter Hart- Gelibolu Yenilginin Destanı)

  11. #11
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    18 Martta batan Fransız gemisinden 20 kişilik bir denizci sahile çıkmaya muvaffak olurlar. Ama karaya ayak bastıkları anda Türk askerlerini de karşılarında bulurlar. Bu olayı Andre Lemoine şöyle anlatıyor:
    “Sahile çıktığımız zaman bitkindik. Bir taraftan üzerimizden akıp giden mermiler, diğer yandan mayınlar… Korkulmayacak gibi değildi.. Üstelik şimdi kızgın düşmanla karşılaşmıştık… Bizi aldılar, ilerideki tepenin hemen arındaki bir kulübeye götürdüler. İçlerinde subay yoktu… Üzerimizdeki ıslak elbiseleri çıkardık. Bize kaputlarını verdiler. Sobanın başında ısındık. Az bir zaman sonra ekmek ve azık getirdiler. Kendilerinin tayınları olduğu belliydi. Karşılıklı yedik bunları.. Çorba ikram ettiler.. Düşman değil müşfik kurtarıcılar gibi davranıyorlardı. Az sonra genç bir teğmen geldi. Güzel Fransızca konuşuyordu.
    “Sizin için savaş bitti. Artık düşman değilsiniz. Biz zengin değiliz. Erlerim sizi ancak bu kadar ağırlayabilmişler…�? dedi.
    Daha sonra bizi aldılar ve Tekirdağ’a götürdüler.
    Türklerin bu büyüklüklerini unutamam.�?

  12. #12
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Çanakkale muharebelerinde kumandanlık etmiş ve yaralanmış emekli bir subayın hatırası da şöyledir:
    “Çanakkale harbinin devam ettiği günlerden birindeyiz. O gün akşama kadar devam eden savaş, bu nispetsiz üstünlüğe karşı yine zaferimizle neticelenmek üzereydi. Gözetleme yerinde muharebenin son safhasını heyecanla takip ediyordum. Mehmetçiklerin “ALLAH ALLAH�? nidaları ufku titretiyor, korkunç bir medeniyetin bütün heybetini temsil eden top seslerini bile bu müthiş haykırışlar bastırıyor gibiydi.
    Bir aralık yanımda bir ayak sesi duyar gibi oldum. Geri dönünce Ali Çavuşla karşılaştım. Sapsarı olmuş yüzünde müthiş bir ıstırap okunuyordu. Daha neyin var demeye kalmadan, o her şeyi anlatmaya yetecek olan kolunu bana gösterdi. Dehşetle ürpermiştim. Sol kolu bileğinin dört parmak kadar yukarısından, aldığı bir isabetle hemen hemen kopacak hale gelmişti, Elini yere düşmekten ancak zayıf bir deri parçası alıkoymakta idi. Ali Çavuş dişlerini sıkarak ızdırabını yenmeye çalışıyordu. Sağ elindeki çakıyı bana uzattı:
    “Şunu kesiver kumandanım�? dedi.
    Bu üç kelimelik cümle, öyle müthiş bir istek, öyle bir mecburiyet ifade ediyordu ki gayr-i ihtiyari çakıyı aldım ve derinin ucunda sallanan eli koldan ayırdım.
    Çok geçmeden Ali Çavuş yalnız elini değil, vatan uğruna fani vücudunu feda etti. Gözlerini hayata yumarken de: “Vatan sağ olsun! Allah imandan ayırmasın!.. Canım vatana feda olsun!.. cümlelerini tekrarlayarak son nefesini vermiş, etrafı küçük bir kan gölü haline gelmişti.�?
    Günlerdir boğazından bir şey geçmemiş, aç bir vaziyette vurulan Mehmetçiğe ekmek verdiklerinde, O Mehmetçik:
    - Kardeşlerim şimdi benim bu ekmeği yemem uygun düşmez. Ben birazdan öleceğim için bu ekmek ziyan olmasın. Gavurla çarpışan bir arkadaş yesin de ona enerji olsun..�? diyecek kadar yücelmişti. Bir başka Mehmetçik şehit düştüğü halde, huzur-u Rabbilalemine öylece varmak için katiyen elinden silahı bırakmıyor ve öylece gömülüyordu.
    Bir diğeri, savaşırken gözünü kaybetmiş vaziyetteydi. Sahabe devrinde cihat ederken gözünden vurulan mücahide “Geri kal da tedavi ol�? dendiğinde,
    - “İki gözü olup da geriye bakmaktansa tek gözle ileri bakmayı tercih ederim. Bir kafada bir göz yeter…�? diye gürleyerek savaşa devam eden Sahabe edasıyla, Mehmetçik şöyle diyordu:
    - “Lütfen.. Üzülmeyin kumandanım, benim gözlerim göreceğini gördü.�?
    Bir hadiste de: “İki çeşit gözü ateş yakmaz. Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen göz�? buyurulur.
    Bir başkası kolunu kaybetmiş ve hastanede yatarken komutanına yazdığı mektupta duygusunu şöyle dile getiriyordu: “Sağ kolumu kaybettim. Ama zararı yok, sol kolumla da savaşırım. Ama beni üzen şey, yaramın kapanmadığı için cepheden uzak kalmışım…�?
    Bir başka Mehmetçik ciğerlerinden rahatsızlanmış bir durumda, hava değişimi verilerek memleketinde gönderilmek istenince, bu raporu verilerek memleketine gönderilmek istenince, bu raporu şiddetle reddederek cephede çarpışan arkadaşlarının yanına koşuyordu.
    Mana ve ruh aleminde böylesine yücelmiş ve Rab’leri katında şahikalarda taçlanmış Mehmetçiklerden meydana gelen bir orduyu, dünyada hangi güç ve kuvvet durdurabilirdi acaba? Nitekim durduramadı da. İşte Çanakkale’de zaferi kazanan ruh da buydu.

  13. #13
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    “İngiliz’in, Fransız’ın, İtalyan’ın donanmaları gelip orayı bombardıman ettiğinde ve karaya asker çıkardıklarında, İslam askerleri oraya hücum edip, ta denizin içerisinde dahi düşmanı süngüleyip tüketiyordu. Yalnız donanma uzaktan ateş edip, denizin içinde elinde silah tutuğu halde şarapnel ile şehit olan kimseler olurdu. Onların elinden silahı almaya çalışırdım. Katiyen o silahı elinden almaya imkan yoktu. Öylece defnediyordum. Huzur’u Rabb’ül Âlemine öyle çıkmak istiyor, bırakmıyordu silahı. Kaç kimseleri böyle defnettim. Ellerinden silahı almak mümkün olmadı. Vatanın kıymetini bilen adam böyle tutar. İmanın kıymetini bilen adam da böyle tutmalı.�?

  14. #14
    Wat Profesörü
    Üyelik tarihi
    Dec 2009
    Mesajlar
    740
    Tecrübe Puanı
    15

    Standart

    ruhları Şad olsun.

  15. #15
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Bombasırtı olayı ( 14 Mayıs 1915 ) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşÃ¼yor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’anıkerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse kelimeişahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.



    Mustafa Kemal ATATÜRK

  16. #16
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Canlı Mayın İzmir'li Hafız


    Türk ordusu Süveyş kenarında savaşıyordu. Kanalın doğu kıyıları kamilen alınmıştı, fakat kanalı geçmek için hiçbir aracımız yoktu. Düşman ise, gözleri keşif uçakları ve savaş gemileri ile gece gündüz kanalı kontrol ediyor, kuş uçurtmuyordu. Halbuki, bu kanaldan Avustralya, Uzak Şark ve Hindistan’dan getirilen askerler, Avrupa’ya ve bilhassa Çanakkale cephesine gönderiliyordu.

    Tümen Komutanı bir gün arkadaşlarını topladı.

    “Hepiniz düşÃ¼nünüz” dedi. “Bunların geçişine nasıl mani oluruz? Sonra düşÃ¼ndüğünüz çareyi bana söyleyiniz”.

    Herkes düşÃ¼ndü ve şu çareye vardılar. Bu işi yapsa yapsa İzmirli Hafız yapar. Çünkü Hafız balık gibi yüzerdi ve üstelik gözüpek bir erdi. Düşmanın gözü önünde geceleri Süveyş’i yüzerek geçer, her defasında ya bir düşman nöbetçisinin tüfeğini veya düşmana ait birtakım silahları toplar getirirdi. Suyun altında çok uzun süre kalabiliyordu.

    Hafız’ı buldular, Tabur Komutanının karşısına getirdiler, komutan sordu:

    “Hafız, biz her gün gözümüzün önünden geçen şu düşman gemilerine bir şeyler yapmak istiyoruz. Senin beline bir mayın bağlasak, götürüp bu gemilerin önlerine koyabilir misin?”

    Hafız sevindi, “Koyarım Binbaşım” dedi. Gerçi hafız bu işi yaparım demişti, ama herkes şÃ¼phe içindeydi. Düşman uçaklarının mekik dokuduğu bu bölgede, bu işin başarılacağına kimse ihtimal vermiyor, inanmıyordu.

    Hafız iki üç gün asker yüklü bir geminin geçmesini bekledi. Nihayet, büyük bir gemi uzaktan görününce, o da mayını beline bağladı ve denize daldı. Hafız’ın su içinde yüzdüğünü kimse görmüyordu, çünkü o uzun süre su altında kalıyor, bir saniye nefes almak için başını çıkarıp tekrar dalıyordu. Vapurun etrafındaki muhafız torpidoları, suları yararak ilerliyordu. Bizim tarafta herkes gözünü kanala dikmiş, ne olacak diye beklerken, müthiş bir infilak oldu ve gemi parçalandı. Düşman askerleri denize döküldü. Torpidolar, dökülenleri toplamaya çalışırken, biraz sonra üstünden sular süzülerek hafız çıka geldi. Herkes sevinç içindeydi. Tümen komutanı onu alnından öptü. “Hafız” dedi, “Sen gerçekten bir deniz aleti imişsin…”.

    Hafız’ın mükafatı, başarısının kendisine verdiği gururdu.

  17. #17
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Şehitler Alayı


    Anzak Kolordusu kuvvetlerine karşı koyan 27. Alay’ın birliklerine takviye olarak gelen 57. Alay’ın iki Taburu da şehit olur. Fakat taarruz halinde olan Anzak kuvvetlerini durdururlar. Taarruz halinde olan çarpışmalar, siper muharebelerine dönmüş ve gece olmuştur. Son kalan taburu ile ertesi sabah için hücum emri olan 57. Alay komutanı şu anda mezarının bulunduğu Bomba sırtı güney eteklerinden aşağıya baktığında o sisli Nisan sabahı arazide yayılmış küme küme beyazlıklar görür tabur komutanını çağırarak sorar.

    “Bunlar Ne?”

    “Komutanım, onlar fecre az bir zaman kala emriniz ile hücuma geçecek erlerimizin iç çamaşırlarıdır.”

    “Her bir vatan evladı şehit olmak için yıkanmış, temiz çamaşırlarını giymiş belki yaralı dönersek yıkayıp çalılıklara serdiklerimizle değiştiririz ümidi o kahramanlarımıza nasip olmamış (su taşıyan) erinden Alay komutanına kadar her biri şehitlik mertebesine ererek tarihe şehitler alayı olarak geçmiştir.”

  18. #18
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Ziyaretçi Anzak Subay


    Yıl 1945. Arıburnu çıkartmasında (25 Nisan 1915) esir düşen iki Anzak subayından biri eşiyle, 30 yıl sonra harb ettiği bu toprakları ziyarete gelir. Çanakkale Harp sahaları 1945’de yasak bölgedir. İşte bu Anzak subayı Genelkurmay Başkanlığı’na müracaat ettiğinde onlara yardımcı olan 1915’in 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’in oğlu Em. Hv. K. K. Orgeneral Tekin Arıburun o günlerde Genelkurmay Başkanlığında Hava Dairesi Komutanı’dır. O aileye üç gün izin alır. Onlardan tek ricası Çanakkale dönüşü Ankara’ya tekrar gelip bir kahvesini içmeleridir.

    Tekin Paşa babası şehit oldu zaman 8 yaşında idi. Yıllardır baba özlemi ile yaşamakta idi. Anzak subayı üç gün sonra Çanakkale’den eşi ile Ankara’ya döner. Tekin Paşa onları karşılar ve evine götürür. Salona buyur eder, ikramda bulunmak için mutfağa gider. her şeyden habersiz olan Tekin Paşa salondan İngilizce “bu komutan bizi esir almıştı” kelimelerini duyar. Babasının üniformalı, kalpaklı resmi asılıdır. Tekin Paşa’ya da 30 yıldır babasının harp hatıraları hayatta kalan arkadaşları tarafından anlatıla gelmektedir.

    Hatıra olay:

    Çıkartmada esir düşen iki Anzak Subayı, 57. Alay Komutanının çadırına getirilir. İkisi de tir tir titremektedir. Alay komutanı onlardan bilgi alabilmek için onlara ikramda bulunur. Üzerlerindeki tabanca, dürbün, İncil v.s. eşyaları alınır. Fakat kendilerine başka hediyeler verilir. Titremeleri hala devam etmektedir.

    O güne kadar anlatılan hatıralar Tekin Paşa’da canlanır. Hemen salondaki bir dolaptan fil dişi kaplı incili, tabancayı ve dürbünü çıkarır.

    Misafir “a, eşyalarım” der. Tekin Paşa sorar; “babamın çadırında neden saatlerce titrediniz?”.

    Misafirin cevabı;

    “bakın, bugün hayattayım. Diğer arkadaşım da Avustralya’da yaşıyor. Babanız bize bir misafir gibi muamelede bulundu. Bugünümüzü ona borçluyuz. Çadırındaki bu asil muameleden sonra hicap duydum. Bizzat babanıza söylemedim, fakat bizi esir alanlara işaretle anlatmıştım. Şimdi size burada anlatıyorum:

    Çıkartmadan bir gün önce, Limni adasında bizlere hitap eden Ordu komutanı “sakın Türklere esir düşmeyin, belki ölene kadar çarpışın, Türkler yamyamdır, sizi yerler” demişti Bizler de o gün çadırda yenileceğimiz saati beklerken Türklerle harp etmekle asil bir milleti yakından tanımış ve vatanları için ne büyük fedakarlıklara katlandıklarını görmüştük.”
    ALINTIDIR

  19. #19
    Efsane Watçı cAv - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    Jan 2010
    Mesajlar
    1.234
    Tecrübe Puanı
    23

    Standart

    Ruhları Şad olsun!
    Allah Türk'ü Korusun

  20. #20
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    “Reşit Paşa vapuruna bir gün Bekir Çavuş isminde bir ağır yaralı getirdik. Onun cephenin ön saflarında bulmuştuk. Bir ayağı kangren olmuştu. Hemen Reşit Paşa vapurunda ameliyat masasına yatırdık.

    Ayağını kestik. Bir tek ayağı ile kalmıştı ama vaziyeti çok tehlikeli idi. Kangren çok ilerlemişti. Aynı zamanda pek fazla kan kaybetmişti. Adeta ölmesini bekliyorduk.

    O gece sabaha karşı kamaramın kapısı hızlı hızlı vuruldu. Kalktım dışarıda bir ses:

    Çanakkale Menzil Hastanesi’ndeki Türk yaralıları…

    — Başhemşire… Başhemşire… diye bağırıyordu….

    Hemen giyinip fırladım, genç bir Alman hastabakıcısı:

    — Hani ayağını kestiğimiz yaralı yok mu?

    — Bekir Çavuş mu?

    — Evet.

    — Ne oldu peki?

    — Kendisine bir hal geldi hemşire, tek bacağıyla ayağa kalktı. Odanın içinde dolaşmak istiyor.

    Hemen koştum. Bekir Çavuş yaralarından kanlar aka aka ayağa kalkmıştı. Yanına koştum. Bileğinden tuttum, müthiş ateşi vardı.

    — Aman Bekir Çavuş dedim, Ne yapıyorsun? Bu hal ile ayağa kalkılır mı?

    Bekir Çavuş kendini kaybetmiş bir halde idi.

    — Aman dedi, Ne diyorsun? Emir geldi, emri yerine getirmek lazım.. Tabii kalkacağım.

    Ve sabaha karşı Bekir Çavuş kollarımız arasında dünyaya gözlerini büsbütün kapadı. Bu adamcağız son dakikasına kadar kumandanın emrini, kendisine verilen vatan vazifesini yapmaktan başka bir şey düşÃ¼nmüyordu. Son dakikasında bile ne annesini ne sevdiğini düşÃ¼nüyordu.

    Kansız beyaz dudaklarından çıkan en son cümle:

    — Emri yapamadım, oldu.

    Fakat ben ona kani idim ki Bekir Çavuş vazifesini son derece yapmıştı.“


    İlk Türk Hemşiresi: SAFİYE HÜSEYİN (ELBİ)

  21. #21
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    ahmet başaran
    yenice-çınarcık köyü'nden.

    tahir oğlu ahmet benim adım. 1303 (1887) doğumluyum. 94 yaşındayım. 6 yıl askerlik yaptım. çanakkale cephesinde ağır topçuydum.

    çanakkale'ye ilk vardığımda çimenlik kalesi'nde 60-70 gün talim yaptırdılar. sonra bizi bölüklere dağıttılar. ben 6. bölüğe düştüm... nara kalesi'ne verdiler. nara kalesi'nde 6 ay filan durmuştuk ki seferberlik ilan edildi. bizi dardanos bataryalarına gönderdiler. dardanos'ta 5. bölüğe verdiler. biz 150 kişi kadar vardık. başımızda yüzbaşı ahmet bey vardı. 7.5'luktu toplarımız. biz seri ateşli toplardaydık. 4 topumuz vardı. mermileri aynı tüfek fişengine benzerdi...kucaklayıp kakardık topun içine. 18 mart günü kepez'in altında bulunuyorduk. düşman gemileri hep zırhlı tabii. selanik açıklarından ateş ede ede geliyorlar. kumkapı ve seddülbahir taraflarını ateşe tuttular. o taraflardaki tabyalar ateş içinde kaldılar. toplar paralandı...cephanelikler tutuştular. bir zaman sonra kumkale ve seddülbahir'deki bataryalar sustular. düşman zırhlıları ateş ederek boğaza yaklaştıkça bizim de mesafemize giriyorlardı. intepe ve çakaltepe bataryaların ateşe başlamalarından sonra biz de bizim mesafemize girince başladık zırhlılara ateşe.

    ben mermi sürüyordum. 2. erdim topta. çanakkale boğazı karabulut gibi gemi doluydu. hangisine atarsan at.akşamüzeri gün inmeye yakın düşman zırhlılarından birisi bizim önümüzde battı. bize yakındı. ya kilitbahir'den ya hamidiye tabyası'ndan attılar. kepez çayı'nın denize döküldüğü yeri bile geçmişti. çanakkale'ye yakınlaşmıştı. mermi geldi zırhlıya. denizin dibine kaynadı gitti.
    o gün batanı battı batmayanı geri çekilip kaçtı...gittiler...
    18 mart'ın ilk günü bizim tabyada 11 kişi şehit vermiştik.
    soğandere kerevizdere taraflarında dağıldılar...geriye gittiler düşman zırhlıları...toplarımızın önlerine çam ağaçları dikerdik. gavurlar görmesin diye.

    çam ağaçlarını geceleri sökerdik. geceleri projektörümüz vardı. yakardık...düşman zırhlılarına onunla ateş açardık. projektörümüzü parçalamak için çok mermi attı kafir. yapamadı bir şey...
    o gün gece yarısı da geldiler. batan zırhlılarının yerini araştırdılar. biz de verdik ateşi. gerisin geriye gittiler...sabaha karşı oldu bu...
    ertesi gün düşman gemileri tekrar hücum ettiler...gene olmadı. sonra akşam sabah hücum ettiler gemileriyle boğaza...gene olmadı...vazgeçtiler...hücumu kesti gemiler. sonra geri çekilip verdi topu seddülbahir'e...verdi topu...topuyla bizim askeri kırıp kendi askerini çıkardı...
    denizden balon kaldırıyordu. ben gördüm. keleter gibi bir şey. kalkıyor havaya. o zaman asker arasında "balon çıkarıyor" derlerdi. balon çıkardığını görünce biz saklanırdık. çünkü bizi görürmüş balondan...toplar patlamaya başlardı ardından...
    bizim koğuşun yanlarına da çok mermi düştü. ancak kimseyi öldürmedi.
    .....
    bir gün nöbete gidiyordum. aceleyle potinlerin birinin iplerini bağlamamışım. bir arap subay vardı. görmüş beni çağırdı...iki tokat çekti.
    -şimdi büyük bir amir gelse ben ne diyeceğim dedi.
    bana öfkesinden gidip koğuşların arkasındaki iğde ağaçlarının dibine oturdu. o sırada bir bomba düştü...toprağı altüst etti...yakın düşmüş kafirin mermisi...subaylar çavuşlar koşup gittik.
    -korkmayın...korkmayın...bende yara yok dedi.
    .....
    bizim bölüğün yanında başka bir bölük daha vardı. o bölüğün toplarından birine bir düşman mermisi düşmüştü. subayları vardı hasan efendi diye...o şehit düşmüştü orada...kumandanlarıydı...şimdi hasan mevsuf dedikleri yerde...18 kişi de yaralanmıştı...ben görmüştüm onları orada...
    .....
    bizim tabur kumandanımız binbaşı mustafa bey bölük kumandanımız yüzbaşı ahmet efendi'ydi. birliğimi de şöyle söyleyeyim: 3. ağır topçu alayı 1. tabur 5. topçu bölüğü.
    .....
    çanakkale'ye yakın kepez yolunun altında bir gemimiz vardı bizim. çanakkale'yi bekliyordu. düşman gemileri deniz altından bomba yollayıp torpille batırdılardı. hatta batmadı gemi de yan yattıydı da askerleri bir istimbot gelip almıştı çanakkale'den...bir gün de bizim dışarıya çıkıp gavur gemilerini bombalayan bir gemimiz yaralanmış geri dönüyordu. adını bilemeyeceğim. yavuz mu turgut mu bilmem. boğaz'dan içeri girip nara'ya gitmişti. biz o zaman selama durmuştuk.
    .....
    sonra harp bitti. silahlar terk edildi. sabaha kadar kimse kalmasın burada dediler. ben de o zaman köye döndüm.
    .....
    bir zaman sonra anzavur çıktı orta yere. kuvayi milliye'ye karşı. köyden de anzavur'a asker topladılar. sonra gidenler de kaçıp geri geldiler. çetecilikti ortalık...karma karışıktı...
    milliler de vardı yenice'de. anzavur'un elinde bir de top varmış...havaya uçuyor...milliler bozuldular o zaman yenice'de...ben köydeydim. bunları duydum...anzavurcular sonra ağunya taraflarına kadar gitmişler. onlar da oralarda bozulup dağılmışlar.
    yunanlılar köyümüze geldiler. çok dövdüler milleti. 100 kişi kadar vardılar. yunan askerleri. "silah çıkarın" diye çok dövdüler köylüleri.
    harman vaktiydi...korkudan kimse çıkamazdı orta yere...öküzler insansız harman sürüp harman dönerlerdi...
    askerden geldikten sonra evbark olduk. 18 seneyi geçti nine öleli...hatice'ydi adı...üç tane çocuk oldu. 2 oğlan bir kız. oğlumun biri askerde öldü. adana taraflarında. dörtyol'da...şimdi burada kalan oğlumun yanında yaşıyorum...elverir...bakıyor...memnunum...oğlan da n da...komşulardan da...
    maaş da veriyorlar şimdilerde...madalyam filan yok...aramadık arkasını...biz çok çektik açlık bir yandan...bit akardı yakamızdan...bu kararda durursa çok iyi memleketin durumu...

  22. #22
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    ahmet fehmi türkan
    çanakkale - sarıcaeli köyü'nden

    1313 (1897) de doğdum. 84 yaşındayım. beni şubeden sarıcaeli köyü'nün yanındaki tepenin üzerindeki çanakkale müstahkem muharebe okulu'na gönderdiler. asker olarak. okulda iki bölük kurdular. ben 2. bölükle kilitbahir'e gittim. kilitbahir'deki askeri telgrafhane'de 15-16 ay kadar bulundum. seferberlik yeni açıldığında mecidiye kalesinde talim terbiye görmüştüm. sabah kaleye giderdik akşama kadar talim yapar sonra köye dönerdik.

    kilitbahir'deki askeri telgrafhane limanda denizin kenarındaydı. arıburnu'nda harp yeni bitmişti. fakat denizde düşman gemileri vardı.

    telgrafhanedeyken şöyle bir şey olmuştu. aklımdayken anlatayım.

    yavuz'la midilli çıktı bir akşam boğazlardan o şifreyi ben aldım. o geçişle ilgili şifreyi miralay talat beye götürdüğümde gözlerinden yaşlar akmaya başladı. emir verdi:
    -bu gece lapseki'den kumkale'ye gelibolu'dan seddülbahir'e kadar her taraf karanlık kalacak. gemiler dış denize çıkacaklar. hiçbir ışık yanmayacak dedi. ekledi:
    -bu emri iki tarafa da telgrafla yaz.
    seddülbahir'de yüzbaşı kadir bey vardı. iyi konuşurduk. ona dedim ki: "gemiler geçerken ben sana bildiririm. sen de dönerlerken bildirirsin."

    o gece akşam karanlığından bir saat sonra gemiler boğazdan dışarıya çıktılar. üzerlerinde hiçbir ışık yoktu. öylece sessiz ve karanlıkta geçip gittiler.

    kadir beye bildirdim gemilerin çıktığını. o gece sabaha karşı iki gemimiz yavuz ve midilli imroz adası'ndaki ingiliz karargahını bombalamışlar. midilli bir torpile çarpıp batıyor. yavuz da geri dönerken bir serseri torpile çarpıp yaralanıyor.

    seddülbahir'den yavuz dönerken kadir bey telefonda hem ağlıyor hem konuşuyor:
    -gemide bir hal var sallanarak geliyor.
    yavuz'un birkaç bölmesi su almış. gelirken hepimiz sahile çıktık. ağır ağır gelişini takip ediyoruz. soğandere'nin önlerinde bir düşman tayyaresi yavuz'a ateş etti. yavuz'da uçaksavar toplarıyla tayyareye ateş açtılar. bu arada kilitbahir'in üzerindeki top da ateş etti. tayyareler dağıldılar.

    yavuz sol tarafından yaralıydı. yavaş yavaş geldi. kilitbahir'in önünden nara burnu'na yöneldi. gitti. kıyıya baştan kara yaptı.

    birkaç gün orada kaldı yavuz. düşman tayyareleri gelip yavuz'a ateş ederlerdi. 20 kadar tayyaresini gördüm düşmanın ateş ederlerken yavuz'a.

    sonra yavuz istanbul'a gitti.

    kilitbahir'den istanbul pendik'teki harp okulu'na gönderdiler. orada karargahta 7 ay kaldım. o sırada arabistan'da ordularımız bozulmuş. mütareke yapıldı. ben hava değişimine köye geldim. çanakkale'de ingilizler vardı.

    ben idadinin 2. sınıfından ayrıldım. bursa ziraat mektebine gitmek için. gidemedik. kilitbahir'de subay adayıydım. pendik'te de subay adayı olarak talim terbiye gördüm. kendim de ders verdim. din hocaları gelmişti talim yerine. ben onlara öğretmen olarak ders verdim.

    neyse bir sene geçince köyde hava değişimim bitti.

    başvurdum çanakkale müstahkem mevkii jandarma kumandanlığında tekrar göreve başladım. bir tabur jandarma vardı. kumandan olarak başımızda tabur kumandanı binbaşı ali rıza bey vardı.

    akköy bezirganlar kumarlar gibi karakollarda çete takibine çıkan kuvvetlerin başında da bulundum. anadolu harbi yeni başlamıştı. karakollarda bulunduğum sırada yunanlıların zalimliğini yakından gördüm.

    bir görevle sarıçalı köyüne gitmiştim. orada yüzbaşı niyazi bey üsteğmen hüsamettin teğmen suphi beyler çete takibi için kuvvetleriyle bulunuyorlardı.

    o akşam ezandan sonra köyü yunanlılar sarmışlar. arkadaşlar da kahveye gitmişlerdi. gitmeyin filan dedimse de dinletemedim. gittiler. yanımda yusuf isminde bir arkadaş kalmıştı. yusuf ev sahibinin ufak bir çocuğu var... 7-8 yaşlarında onu gönderdi aşağı kahveye. çocuk geldi. "jandarmaların silahlarını topluyor gavurlar" dedi. yusuf'a dedim: "sür atları". köyün dışında yol kenarında bir evdi. alçak avlulu bir ev. atlara bindik sürdük atları. ben önde yusuf arkadan geliyor. yunan askerleri köyün etrafını sarmışlar. biz gürültüyle iki atla çıkınca bir takur takur oraya buraya koşturmalar oldu. yunanlılar bizi üzerlerine hücuma geçmişiz diye kaçışırlarken.

    köyün etrafını saran yunan askerlerinin paniğe kapılmalarından yararlanıp köyün dışına çıktık.

    çınarlı köyü'ne gelip karakoldaki cafer çavuş'a haber verdim.
    -belki buraya da gelirler. boş bulunma. ben gidip tabur kumandanına haber vereceğim.
    olayı tabur kumandanına söyledim. tabur kumandanımız ali rıza bey:
    -"ne kadar askerimiz varsa etraftaki köylere dağıtın." diye emir verdi.
    dağıttık askerleri yakın köylere.
    tabur kumandanımız daha sonra çanakkale'deki ingiliz kumandanı ile konuşup yunanlıların aldıkları silahları geriye almıştı.

    ....

    benim rütbem filan yoktu. fakat başçavuş gibi bana vazife verirlerdi. askerin başında giderdim.

    çanakkale jandarma taburunda iken yunanlılar çan'ı yaktıklarında bir ingiliz heyetiyle beraber çan'a da gitmiştim. heyette bir generalbir binbaşı ve de bir yüzbaşı vardı. çan'a girdiğimiz de dumanlar tütüyordu. biz heyetin yanında 20 süvariydik. heyettekiler çan'a yunanlıların yaptıkları hareketleri sordular rastladıkları insanlara. tercümanları da vardı biga'dan karabiga'ya gittik. ingiliz heyeti istanbul'a gideceklerdi. vapura bindiler. biz lapseki üzerinden çanakkale'ye döndük.

    ....

    bizim taburda iki tane cemal bey vardı. biri yüzbaşı cemal bey diğeri tabur doktorumuz cemal bey o da yüzbaşıydı.

    yüzbaşı cemal bey beni çağırtmış dedi ki:
    -oğlum biz kuvayi milliye'ye geçiyoruz gelecek misin?
    onlarla beraber kuvayi milliye'ye katıldım. taburdan 5 kişiydik. sivillerle filan 30 kişi olduk. taburun cephanesini iki katıra yükledik. bayramiç tarafından gidiyoruz. yiğitler köyüne geçtik. evciler köyüne geldik. kazdağı'nın eteklerinden saracağız dağı. ingilizlerden haber getirdiler bize:
    -dönsünler yoksa sivil halkı cezalandıracağız.
    bayramiç'te yunanlılar vardı. türk jandarmalarını silahsız olarak yanlarında çalıştırıyorlardı. bize haberi getiren de hafız abdullah ile izzet adında iki jandarmaydı.
    "gidin şu kağıdı kuvayi milliye'ye giden arkadaşlarınıza verin" deyip ellerine bir kağıt vermişler. evcilerde bu iki kişi bize kağıdı yetiştirdiler.

    doktor cemal bey bize yeni gelmişti. ankara'dan göndermişler. kuvayi milliye'ye asker toplasın diye. kuvvet toplamak için çok uğraştık ama başaramadık.

    cemal bey kağıdı aldı okudu yırttı attı.
    bana dedi ki:
    -bunları bırakma.

    kazdağı'na sardık. gidiyoruz yukarı. abdullah'la izzet başladılar yalvarmaya:
    -bizi götürmeyin. bizim çocuklarımıza yunanlılar eziyet edecekler. bizi bırakın.
    kumandana söyledim.
    -"dağın içine girince bırakırsın" dedi.
    dağın içine girdiğimizde bıraktık onları geri döndüler.
    o gece dağın üzerinde sabahladık. sabah şafakla beraber tekrar yola koyulduk. havran'ın üst taraflarında ormanlar köyü var. orada yunanlıların karakolu olduğunu duyduk. otmanlara geldiğimizde karakol yunan askerleri kaçmışlar. yoktular. bu sırada anadolu'da harp devam ediyordu tabii.

    otmanlar'dan bir kılavuz bulduk. balıkesir'in solundan geçtik. oralarda boşnak hamza arslan çetesi gibi çetelere rastladık. her ikisi de 10'ar kişi ile geziyorlardı. cemal bey'in gözü tutmadı bunları. sonra mustafa efendi çetesine rastladık. mustafa efendi bize "yunanlıları izmir'de deniz döktüler" dedi. bunun üzerine balıkesir'den yunanlılar kaçmışlar. balıkesir'de karakol kurduk. bir ay falan düzeni sağlamaya çalıştık. hükümet binasında çalışıyorduk. cemal bey binbaşı oldu. edirne'ye gitti. doktor cemal bey kaldı. bir çok subaylarla beraber halil fikri bey isminde yeni bir kumandan gelmişti.

    beni o sırada çanakkale'ye gitmek üzere hazırlanan jandarma taburuna verdiler. inegöl taraflarında taburu buldum. kumandanını gördüm. tabura takıldım. çanakkale taburunun başında şevki bey adında bir önyüzbaşı vardı. çanakkale2ye gelmekte olan ziraat maliye savcı gibi memurlarda vardı. teşkilat olarak geliyorlar taburla beraber. gönen üzerinden biga'ya geldik.

    biga'da ben atımı savcı ramiz bey'e verdim. mutasarrıf vahap bey'de var. biga'dan çok yağmurlu bir havada yola çıktık. çanakkale'ye geliyoruz. geceyi karacaören'de geçirdik. sabahleyin çanakkale'nin işgal kumandanı geldi. saçaklı sırmalı rütbeleri var. yanında da tercümanı. vahap bey'in bulunduğu eve götürdük ingiliz kumandanını. sonradan öğrendiğimize göre vahap bey'le ingiliz işgal kuvvetleri arasında şöyle konuşmalar olmuş;
    ingiliz kumandanı:
    -çanakkale'ye girecek misiniz?
    -evet gireceğim.
    -ama bana bu konuda bir emir yok.

    vahap bey:
    -bana kesin emir var.
    ingiliz kumandan vahap bey'den bir saat izin istemiş. vahap bey'de peki demiş. bizim tabur 200 kişi. "kuvayi milliye gelmiş" diyerek köylerden inen genç yaşlı insanlarla biz olduk 10.000 kişi. o kadar kalabalık olduk.

    ingiliz kumandanı ayrıldıktan hemen sonra vahap bey hareket emri verdi.
    geldik çanakkale'nin kenarına. tel örgüler var. uzaktan görüyoruz. ingilizlerde bir kargaşa vardı. neyse ingiliz kumandanı geldi. saatine baktı. ne söylediğini biz sonradan öğrendik. saatine bakınca:
    -acele ettiniz. daha bir çeyrek saat var.
    vahap bey de:
    -benim saatim geldi diye söylemiş.

    orada bir anlaşma yapıldı. askerin bir kısmı ile toplanan sivil halkı içeri girmeyecek dışarıda bekleyeceklerdi. biz içeri memurlarkumandanlar ve 60 jandarma girdik. hastane bayırına geldik. çanakkale'den ileri gelenler hocalar bey kısımları geliyorlar. yanlarında koçlar filan var. kurbanlık. kurbanlar kesildi. dualar edildi vahap bey:
    "vali konağına gideceğiz" dedi.

    çanakkale'de alayın önüne geldik. müstahkem mevkii kumandanlığının binalarına girip yerleştik. 1923 senesinin eylül ayında askerliğim sona erdi. 85 sene sürdü. askerlik bitince köyüme yerleştim.

  23. #23
    Siteden Uzaklaştırıldı
    Üyelik tarihi
    Mar 2008
    Yaş
    39
    Mesajlar
    954
    Tecrübe Puanı
    0

    Post



    Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.

    MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

  24. #24
    Acemi Watçı
    Üyelik tarihi
    Mar 2010
    Mesajlar
    34
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.
    Mustafa Kemal Atatürk
    Konu knight tarafından (18-03-2010 Saat 07:39 PM ) değiştirilmiştir.

  25. #25
    Hayalperest Watçı
    Üyelik tarihi
    Jun 2011
    Mesajlar
    12
    Tecrübe Puanı
    0

    Standart

    Gerçekten her asırda bir tane doğan dahilerden biri de Atatürk müş

  26. #26
    Araştırmacı Watçı
    Üyelik tarihi
    May 2011
    Yaş
    33
    Mesajlar
    58
    Tecrübe Puanı
    13

    Standart

    Of of okuyor oldugum yer . her ne kadr kotu anılarım bol olsa da sevıyorum canakkaleyı. ama nefret de etmıyor degılm. herkese selamlar..
    C* Ne MutLu TÜRK'üm Diyene C*

Konu Bilgileri

Bu Konuya Gözatan Kullanıcılar

Şu anda 1 kullanıcı bu konuyu görüntülüyor. (0 kayıtlı ve 1 misafir)

Bookmarks

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •