"hıımm" diyerek çok fazla şaşırmamış gibi davranıyorum. yani çok da anormal değil dimi?
evi geziyorum, aman yarabbi, salonda deri koltuk takımları, mikrodalgasına, çamaşır kurutma makinasına kadar var... "sonradan öğreniyoruz ki aslında bu evler şehrin zenginlerinin kullandığı, emlak değeri 500.000$ üstü evlermiş. katrina dolayısıyla ya terkedilmiş sahipleri başka yere taşınmış, ya da artık sahipleri yok..."
o gece, arkadaş'la evin bahcesinde oturup ayın göle düşen yansımasını izleyerek isterik isterik gülümsememizi hala hatırlıyorum...
aradan bir gün geçti. evde sanki bir gariplik var, yani herkesin birbiriyle arası iyi ama, bizle kimse konuşmuyor, yani daha yeni gelmişiz, bi de hepsi kendi dillerinde konuştukları için "ehhehee, evet ya diiiimi?" diye lafa da giremiyosun... o ara kendime küfrediyorum, neden az biraz rusça ya da romence öğrenmedim diye... hafif bozulmuş bir şekilde evden çıkıp bahceden manzarayı seyrediyorum...
tam o ara 3 tane ablamız saat 2 yönünden üzerime doğru geliyor........
Bookmarks