Evelyn in gözüne girmek için başkalarının masalarıyla ilgilenmeyi bıraktım. O yokken işi ağırdan alıyor onu gördüğümde hızlı adımlarla ilerliyor ve hem kendi masamı hem de başkalarının masalarını temizliyordum. Yaptığım şey itibarımı iyileştirmişti. Evelyn bana artık iyi olduğumu yeterince çalıştığımı söylüyordu ve beni övüyordu. Gelecek haftanın çalışma tablosuna baktığımda bana 34 saat verdiğini gördüm. Bu iyi bir rakamdı çünkü her gün 15 dakika erken girme hakkımız vardı ve ben bunu hiç aksatmadan yapıyordum. Bunun dışında çıkışta yavaş giyiniyordum ve sezon yoğun olduğu için 10 pmde kapanması gereken restoran 11lere kadar açık kalıyordu. Bu dünyada bencillik prim yapıyor, insan önce kendini düşünmeli daha sonra başkasını düşünmeli. Bunu restoranda çok iyi gördüm.
Düşük çalışma saatleri aldığım zamanlar ben de boş durmamıştım. Her yere iş başvurusu yapıyordum. Kapı kapı dolaştım. Tüm otelleri ve restoranları gezdim. İş başvuru formunu doldurdum ama kimse beni aramıyordu. Daha sonra Lazy Lobster adında bi restoran bulaşıkçı aradığını söyledi ve yarın gel başla dedi. Evet hem komilik hem de bulaşıkçılık yapıyordum. Komilik yaparken işin pisliğinden şikayet eder dururdum ama bulaşık yıkamaya başlayınca komiliğin kıymetini anladım. Bulaşık yıkamaktan nefret ediyordum ve o işe hiç gitmek istemiyordum. Çünkü Eastward Ho da işler düzelmişti yeterince saat alıyordum. Ama şöyle de bir şey vardı Evelyn e hiç güvenmiyordum. Beni her an kovabileceğini düşünüyordum. 2.5 ay boyunca bu baskı altında çalıştım. Öte yandan, bulaşıkçılık işinde patron Caleb gayet iyi bir insandı. Normalde orda 3 gün, günde yaklaşık 6.5 saat çalışıyordum. Çoğu zaman işe gitmek istemiyordum ve bunun için Caleb a defalarca bahane bulup işe gelmeyeceğimi söyledim. Hepsinde olumlu karşıladı. Yine de orayı sevmiyordum, kimseyle pek bir muhabbet etmiyordum, kimi zaman oturup telefonla oynuyordum. Caleb hiçbir şey demiyordu, anlaşılan beni kaybetmekten korkuyordu. Çünkü iğrenç bir işti.
İşe Hyannis K-marttan aldığım bisikletle gidip geliyordum. Akşamları çoğu zaman mutfakta çalışan zenci arkadaşlar bizi eve bırakıyordu. Amerika da yaş hiyerarşisinin olmaması işimize yarıyordu. Çünkü 40 yaşındaki adama da ismiyle hitap etmek ister istemez bir samimiyet ortamı yaratıyordu ve onlarla arkadaş olabiliyorduk.
1 eylül günü, iş bitiminden 2 hafta önce Nicolae ve arkadaşları New York ‘ a gidiyorlardı. Nicolae beni de çağırdı ve beraber gittik. Nicolae ın arkadaşları dediklerim de 40lı yaşlarda vardır. Bence Türkiye’ de yaş hiyerarşisinin olması insanlar arasındaki samimiyeti zedeleyen toplumun gelişmesini baltalayan bir durum. İnsanlar yanlarında büyükler varken rahat davranamıyor fikirlerini açıkça söyleyemiyor. Ama Amerikada 17 yaşındaki çocuğun 25 yaşındaki cocukla gayet samimi olabildiklerini gördüm. Birbirleriyle şakalaşabiliyor dışarı çıkabiliyorlardı. Oysa Türkiye de abi abla demek daha en baştan samimiyeti yok ediyor ve insanları birbirinden uzaklaştırıyor.
Nicolae ın arkadaşları New York a softball oynamaya gidiyorlardı. Bunun için saat 04.50 am de yola çıktık. Çünkü New York, Chatham dan 6 saat uzaklıktaydı. Bizi sahanın orda indirdiler ve taksiyle Times meydanına gittik. İnanamıyordum, o kadar büyüleyiciydi ki etrafa bakmadan duramıyordum. Her yerin fotoğrafını çekmek istiyordum. Binalar o kadar yüksekti ki çatı katlarını kafamı kaldırıp göremiyordum. Bunun dışında her ırktan binlerce insan oradaydı. Nicolae la saat 12den 17 ye kadar 5 saatlik vaktimiz vardı. Sonrasında softball cuların yanına dönecektik. Bu sürede Google Maps kullanarak yolumuzu buldum. New York u üstünkörü gezmemize rağmen yine de çok eğlendim. O filmlerde gördüğüm sahneler şu anda gözümün önündeydi. Türkiye deyken buralar bir hayal gibiydi, oysa şimdi ben de o hayalin oyuncularındandım. Nicolae la Central Parkta biraz siyaset ve ülkelerimiz hakkında konuştuktan sonra Softball sahasına dönmeye karar verdik. Çünkü saat 5 e geliyordu ve artık dönmemiz gerekiyordu. Taksiye atladık ve ilk geldiğimiz yere döndük. Oyun devam ediyordu ve ben biter bitmez gideceğimizi düşünüyordum. Lakin öyle olmadı. Piknik parti tarzı bir şey yapıyorlardı. Dominik gecesi adını verdikleri etkinliğin tam ortasındaydık. Çünkü Nicolae ın arkadaşları Dominik Cumhuriyetindendi. Yemeklerimizi yedikten sonra bira içmeye başladık ve Nicolae la sohbete devam ettik. 2 saat de orda oturduktan sonra artık gitme zamanımız gelmişti. Gece 12 gibi eve varmıştım. Hemen Caleb a mesaj attım ve yorgun olduğum için işe gelemeyeceğimi söyledim. Ertesi sabah mesajı kontrol ettim ve Caleb a gerçekten üzüldüm. Diğer bulaşıkçı işi olduğu için gelememiş ve Caleb hem yemek yapıp hem de aynı zamanda bulaşık yıkamak zorunda kalmış. Gidip gitmemek arasında kararsız kaldım ama çekindiğim için gidemedim. Yine de Bir sonraki iş günü Caleb beni kovmadı. Zaten diğer iş günü öbür yerde çalıştığım için bulaşıkçılık yapamayacaktım. Ve o gün Lazy Lobster da son günüm olmuştu. Bir iş bitmiş, Caleb la iyi ayrılmıştık. Geçen W2 formumu istediğimde bile ne kadar yardımsever olduğunu gördüm. Onca şeye rağmen bana kızmamış.
Eastward Ho da çalışma süremim bitmesine sadece 1 gün kalmıştı. Off günümüzde Azerle Boston a gitmeye karar verdik. Bunun için Mustang kiraladık ama arabayı teslim almaya gitttiğimizde adam onlarda Mustang olmadığını nasıl kiralayabildiğimizi anlamadı. Bunun üzerine en ucuz araba Ford Focus u seçtik ve Boston a doğru yola koyulduk. Masraftan kısmak için navigasyon taktırmadık ama işte Google Maps e sövdüğüm o gün gelmişti. Karışık sokaklar Google ın da kafasını karıştırıyordu. Bizi olmayacak yerlere götürüyor, navigasyon yanlış gösteriyordu. Boston da 2-3 saat dolandık ve gideceğimiz yere gidemeden bi otoparka gitmeye karar verdik. Otoparka girerken az kalsın kaza yapıyordum, neyse ki arkadaki araç frenledi ve kurtulduk. Daha kaza yapmadan yayaların çığlık attıklarını duymuştum. Amerikalılar duygularını gerçekten yoğun yaşıyor.
Otopark merkezdeydi ve bizde inip dolaşmaya başladık. Sonra fark ettik ki Boston aslında gezilecek tüm yerleri merkezinde barındırıyor. En başta otoparka gitseydik hiç stres yaşamayacaktık. Siz de Boston a arabayla giderseniz arabayı merkeze park edin ve öyle gezin. Çünkü her yer yürüme mesafesinde.
Chatham daki sosyal hayata gelirsek böyle bir şey yok diyebilirim. Sadece 1 bar var ve gerisi restoran. Cafe denen bir şey yok, bar da 1 am de kapanıyor. Ayrıca girişinde sıra beklemek zorundasın ve çoğu zaman kalabalık olduğu için giremeyebiliyorsun. Bunun dışında sokakta, lamba yok ve çevresi ormanlık. Her yer beach dolu ama hava sıcak değil. Haziran ve Eylül de hava yağmurlu ve soğuk 15 derece civarında. Temmuz Ağustos ılık 25 derece. Yine de her hafta yağmur yağıyordu. Bunun dışında Eastward Ho da sadece 4 watçıydık. Biri ben diğeri Azer, iki de Makedon Ivana ve Andrej. Makedonlar da benim gibi 2 işte çalışıyorlardı. Ama onların çalışma saatleri bir hayli yüksekti o yüzden dışarı çıkıp pek bir şey yapamadık. Ivana zaten 20 yaşında olduğu için tek eğlence yeri bara gelemiyordu ve Andrej le de yoğunluğundan 2-3 kez dışarı çıkabilmiştik. O yüzden burda önerim Wat öğrencisi çok olan yerlere gidin. Diliniz daha iyi gelişir ve biraz gelismiş bölgeleri tercih edin. Chatham, yaşlılar için, huzur, sessizlik isteyenler için. Amerikan rüyasını yaşamak Chatham da mümkün değil malesef. Bunun dışında iyi para kazanmıştım. Eastward HO saatine 11 dolar, lazy lobster 10 dolar ödüyordu ve travela başlamadan 3500 dolar gibi bi param vardı. Harcayacak bir yer de olmadığından birikmesi normaldi açıkcası.
TRAVEL
Son iş günümde su gibi geldi geçti. İş arkadaşlarımla vedalaştım ve ertesi sabahki New York yolculuğum için hazırlanmaya başladım. New York ‘ u tek başıma gezecektim. Daha sonra Las Vegas a uçup arkadaşlarımla buluşacaktım ve batı turunu yapacaktık. Önceden otellerimi ayarlamıştım. B and B Hotel and Hostelde bilerek 4 kişilik bir oda seçmiştim. Böylece orada arkadaş edinip, onlarla beraber gezebilecektim. Ancak oraya gittiğimde odaların 2 kişilik olduğunu gördüm. Otel temizdi ama çok kalabalıktı. Bunun dışında aşağıda ortak mutfak vardı ve yemek yapabiliyorduk. Ben kahvaltımı orada yapıyordum. Domates, amerikan peyniri, yumurta ve çay New York’ u baştan aşağı yürüyerek gezdim. Bu süreçte Google Maps gerçekten çok işime yaradı. Gitmeyi planladığım her yere gittim. Broadway showuna oteldeki ilk oda arkadaşım sayesinde gidebildim. Bana indirimli biletlerden ve ayakta izleme olanağından bahsetti. Times meydanında kırmızı merdivenlerin arkasında bir bilet gişesi var, orda indirimli biletler mevcut. Les Miserables oyununu izlemiştim. Normalde oyun 150 dolar. Bu gişelerde 80 dolar gibi bi rakama alınıyordu ama yine de benim için çoktu. Oda arkadaşım ayakta izleme olanağından bahsetmişti. O yüzden gidip sinemayla konuştum ama böyle bir şey mümkün değil dediler. Daha sonra kapıda beklerken bilet satan birine denk geldim. Bana oyunun başlama saatinden 1-2 dakika önce ya da sonrasında gitmemi önerdi ve en ucuz bileti iste dedi. 30 dolar civarı olur dedi ve ben şaşırmıştım Sefiller de de olur mu dedim ve tabiki demişti. Oyun başlamadan 1 dakika önce sinemaya yeniden gittim ve en ucuz bileti istedim. Yanılmıyorsam 34 dolara ya da 29 dolara bir bilet olduğunu ama sahnenin tamamını göremeyeceğimi söyledi. Kabul ettim ve içeri girdim. Yerim balkonda çaprazdaydı. Dediği gibi sahnenin yüzde 10lık bir kısmını göremiyordum. Ama yine de değdi. O efektler olsun, müzikal tiyatro olsun muhteşemdi. Sefiller kitabını okumasam muhtemelen oyunu anlamazdım çünkü konuştukları ingilizceyi pek anlayamıyordum.
New York da 3 gün de su gibi geçti. Size önerim Natural History Museum u kesinlikle görün. Ben ilk gittiğimde saat 3pmdi ve 4.5 da kapanıyordu. O yüzden bedava gezdim. Ama her yeri gezememiştim ve çok beğenmiştim evrimden dinazorlara her şey vardı. O hep gördüğünüz dinazor iskeletleri oradaydı. Ertesi gün erken saatte gittim, ama bu sefer 35 dolar istediler. Çünkü belirli bir saatten sonra ücretsizdi ve ben önceki gün ücretsiz gezdiğim için şimdi para vermek istemedim. Aslında versem de olurdu çünkü gerçekten gittiğim en güzel yerlerden biriydi. Doldurulmuş dev hayvanlar ve dinazor iskeletleri mükemmeldi. Onun dışında tek başıma gezmek de çok eğlenceliydi. Zaman zaman sıkıldığım oldu ama yine de yeni insanlarla tanıştım ve gitmek istediğim her yere gittim. Yemek istediğimi yedim. Sokakta kebab satanlara da kanmayın. Önce Türk olup olmadığını sorun. Ben Sabrett den kebap istedim bana kürdana takılmış kuşbaşı tavuk verdi bi de 7 dolardı. Oysaki ben sumaklı soğanlı domatesli lavaşlı adana kebap beklemiştim. Bu arada her yerde Türk vardı, onların konuşmalarını duymak bana istemdışı bir mutluluk veriyordu.
Las Vegas uçusu için Brooklyn den JFK ye gitmem gerekiyordu. Uçuştan 3 saat önce yola çıktım ama oraya 1-1.5 saatte vardım. Yakın gözüküyor ama aslında uzak. Tren geç geliyor, erken çıkmanızı öneririm. Las Vegas’ta arkadaşlarımla buluştum. Hard rock cafeye 2 kişilik rezarvasyon yaptırmışlardı. Ama sorun şu ki biz 8 kişiydik. Gizlice otele girdik ve yerde olsun yatakta 3 kişi yatmak olsun konakladık ve fark etmediler. Bunun dışında Vegas seyahatimden pek memnun kaldım diyemem. 2 gün alışverişte bitti gece de aynı yerlere gittik. Piramitleri ve sfenks i göremedim. İçimde ukte kaldı. Bunun dışında Bellagio o meşhur havuzlu otel de 12den sonra su gösterisi yapmıyormuş. Biz oraya 12den sonra gittik. Tek başıma olsaydım yapmak istediklerimi daha iyi yapardım açıkçası. Çünkü bana sadece New York ve Vegas olsa yeterdi. Bu arada kumarda bi arkadaş 1100 dolar kaybetti aman diyim kendinizi kaptırmayın Ben sadece 26 dolar kaybettim zaten kazanan da yok.
Bunun dışında grup halinde Grand Canyon, San Francisco ve Los Angelos ı gezdik. Canyon a bayıldım, capslerde geçen Arizona kertenkelelerini gördüm Yok yok apaçiler değil, gerçek hayvanlar. Öyle böyle acısıyla tatlısıyla travel kısmı da geçti bitti. Özlemezmişim gibi geliyordu ama şu anda ABD seyahatimin yaşadığım en iyi tecrübe olduğunu anlıyorum. İlk yurt dışı deneyimimdi ve bana çok şey kattı. Tek gittim hiç pişman olmadım. Hatta tek travel yaptığım zamanlar en iyisiydi. Keşke daha iyi bi bölgeye gitseydim. Daha az parayla dönerdim ama daha dolu dolu yaşayabilirdim. Bu arada eve 1700 dolarla döndüm. Yanıma giderken 1000 dolar harçlık almıştım ve travela da 2000 civarı harcamışımdır diye düşünüyorum. Las Vegas, New York, San Francisco, Los Angelos, Grand Canyon, Boston ve tabiki Cape Cod u gezdim.
Bookmarks